• Prof. Dr. Mehmet KAYA | 21. Dönem Kahramanmaraş Milletvekili

Elbistan'ın Tarihi

Elbistan Ovası, doğudan Orta Anadolu'ya, Malatya'dan Kayseri'ye yapılmakta olan akınlann geçtiği yerdir. Malatya'nın Bizanslılar'ın eline geçmesinden sonra, orduların tek geçidi Elbistan Ovası olmuştur. Ovanın 3000 metreye varan yüksek dağlarla çevrilmiş olması ve her taraftan geçilmesi çok zor derin ve uzun geçitler ve boğazlarla kapalı olması burasını daima bir isyan ihtilal merkezi yapmaya elverişli kılmıştır. Bu sebeplerden Elbistan Bölgesi baskınlann ve akınlann ilk uğrak yeri olmuş, dolayısıyla en çok tahribe uğrayan bölgelerin başında gelmiştir. Sürekli bütün medeniyetlerin ilgi odağı olmasına ve yerleşim yeri olarak seçilmesine rağmen, günümüze tarihi bir şehrin veya harabesinin intikali mümkün olmamıştır. Otuzun üzerinde höyüklerin de kazı ile açılıp ortaya çıkarı1madığından, tarihi şöhretine zıt olarak, geçmişini belgeleyecek kalıntılar bakımından fakirliği sürmektedir... Bu durum, ciddi kazıların yapılmasını ve çıkarılacak eserlerle birlikte daha önce günışığına kavuşturulan eserlerin birlikte sergileneceği "Elbistan Bölgesi Medeniyetleri Müzesi"ne de ne kadar ihtiyaç duyulduğunun göstergesidir.

İmparator Romanos Diogenis'in, Malazgirt Meydan Savaşı'ndan sonra Alparslan'a esir düşmesini fırsat bilen Bizanslı Komutan Filoratos 1072-1073'te Anadolu'nun bir kısmı ile birlikte Elbistan'ı da ele geçirmişti.

1085'te, bir çok defalar Müslüman Türk gazilerinin fethetmek için uğraştığı Elbistan Bölgesi, nihayet, Anadolu Fatihi Kutalmış oğlu Süleyman Şah'ın komutanlanndan Emir Buldacı tarafından fethedilmiş ve Müslüman Türk'ün hakimiyetine açılmıştır. Fetihten hemen sonra Elbistan feodal bir emaret olarak, Anadolu Sultanı Süleyman Şah'a bağlanmıştır.

1097-1098'de, Haçlı Ordusu bölgeyi yeniden Türkler'in elinden alarak hakimiyetini Bizanslı şövalye Pierre d'Aulps'a vermişse de çok sürmeden Türkler yeniden almıştır.

1103'te, Bölge yeniden Franklar'ın eline düşmüştür. Franklar yöre halkına o kadar zulmeder ki, Urfa'lı tarihçi Matthieu "Elbistan ve havalisini Franklar tahrip ederek insandan hali (boş, tenha bırakmışlardır) demek zorunda kalmıştır. Buna rağmen kalan halkın Türkler'e müracaat ederek kurtarılınalarını istemişler, bunun üzerine;

1105'te Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan tarafından geri alınarak veziri Ziyaeddin Muhammed'e ikta edilmiştir.

1107'de Sultan I. Kılıç Arslan'ın ölümünden sonra, Türkler arasında çıkan ayn1ık1ardan faydalanan Antakya Prensi Tanerede Elbistan'ı zapt etmiş ise de; 1111'de Malatya hükümdan Malik Tuğrul Arslan tarafından geri alınmıştır.

1114'te meydana gelen büyük bir depremle Elbistan'ın tamamen harap olduğunu o devrin Ermeni tarihçisi Sempad kaydetmiştir.

1124 senesi sonunda, Malatya'nın, Emir Gazi Bin Danişmend tarafından zaptından sonra, Elbistan ve havalisi Danişmendliler'in eline geçmiştir.

1137'de, Danişmend hükümdarı Melik Muhammed, kardeşi Ayn al-Davla'nın elinden Elbistan ve Ceyhan havzasını almış ve O'nu memleketinden kovmuştur.

1143'te Melik Muhammed'in ölümünden sonra, kardeşi Aynal Davla Elbistan ve havalisine yeniden hakim olmuşsa da; 1143-1144'te Selçuklu Sultanı Mesut tekrar almış ve oğlu II. Kılıç Arslan'ı vali tayin etmiştir.

1155'te ikinci Kılıç Arslan tahta çıkhktan sonra, merkezi Elbistan olan Yukarı Ceyhan Havalisi Selçuklular'la Danişmendiller arasında mücadele sahası haline gelmiştir.

1156'da, Danişmendli hükümdarı Yağıbasan, Bizans İmparatoru ile ittifak yapmasına rağmen II. Kılıç Arslan'ı yenerek bu havaliyi zapt etmiş ve 70.000 kadar Hıristiyan esiri birlikte götürmüştür. Yapılan antlaşma ile havali Yağıbasan'a bırakılmışım.

1164'te, Yağıbasan'ın ölümü ile Danişmend Devletinde meydana gelen fetret döneminden faydalanan Elbistan valisi Emir Mahmut bin Mehdi, bağımsız olarak hükümdarlığını ilan etmiş ise de çok sürmeden bölgeyi yeniden II. Kılıç Arslan fethetmiştir.

Sultan Kılıç Arslan Elbistan valiliğine oğlu Mügisüddin Tuğrul'u getirmiştir. Sonra da Darende, Kayseri, Zamanlı, Sivas ve Malatya'yı alarak Danişmendiler'i sona erdirmiştir.

Tuğrul Şah, babasının yaşlılığından yararlanarak, Elbistan vehavalesinde hükümdarlığını ilan etmiş; onun ölümünden sonra da, birbirine düşen kardeşlerinden bazan berikini, bazan ötekini tutarak, hatta Ermeni baronu Leyfon ile dostluk ve ittifak kurarak kendisine destek sağlamıştrr. Böylece, uzun zaman bu havalide hükümdar olarak kalmayı bilmiştir. Ağabeyi II. Süleyman Şah, Anadolu birliğini sağlayıp, diğer kardeşlerini kovarak veya öldürerek hakimiyeti ele geçirmiş ama, Tuğrul Şah'a dokunmamıştrr. Tuğrul Şah da ağabeyine itaat ederek, adeta O'nun valisi gibi hareket etmiş, hatta bütün seferlerinde yardımcı olmuştur.

1201 'de, Gürcistan'a sefer eden Süleyman Şah, yolda Erzurum'u Saltukoğlu Melik Şah'ın elinden alıp buranın yönetimini kardeşi Tuğrul Şah'a vermiş; buna mukabil olarak Elbistan ve havalisini elinden alarak doğrudan doğruya merkeze bağ;lı bir vilayet yapmışm.

Bundan sonra bütün XIll. asır boyunca Elbistan, Konya'dan tayin veya azledilen va1iler tarafından idare edilmiştir.

Bu valilerin hepsini tesbit etmek mümkün olmamıştir. Bir kısmı şunlardır:

1. Hüsameddin Yusuf; Bugünkü Emir Yusuf mezraı bu vali adına nisbetle kurulmuştur.
2. Emir İlyas; Emir İlyas köyü bu vali adına nisbetle kurulmuştur.
3. Emir çavlı; Adına bugünkü Çalıhan köyü teşekkül etmişti. Çalıhan'da bir han yaphrdığı kayıtlıdır. Elbistan Ulu Camiinin de bu vali tarafından yaptırıldığı camiinin kapısı üzerindeki kitabeden Kızricaaba Camii anlaşılıyorsa da, yapılan çeşitli araştırmalar, bu kitabenin, şimdiki camiinin değil, bundan önce aynı yerde var olan ve Şah İsmail tarafından yıkılan camiin olduğu; XVI. asrın başında, bölgede hüküm süren Dulkadır Beyliğinin son beyi Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından şimdiki camiin yapılarak, eski kitabenin, geçmişe saygı babından yerine konulduğu tezinin güç kazandığını ortaya çıkarmıştır.
4. Emir Kamaraddin; Adıyaman ile Elbistan arasındaki yol üzerine Derbend Geçidi ağzına bir han yaptırmış ise de bugün haraptır.
5. Emir Falakaddin Halil.
6. Emir Alamaddin; Elembey köyü bu beyadına nisbetle teşekkül ettirilmiştir.
7. Emir Seyfeddin Ebu Bekir Candar. Bu asrın ortalarına kadar harab olarak var olan, fakat bugün tamamen kaybolan "Candar gazi Türbesi" bu ern.İre aitti. Türbe belediye sarayının bahçesinin GÜ11eybah köşesi ile Jandarma Karakolunun arasında, muhtemelen yolun altında olduğu görgü şahitlerince ifade edilmiştir. Türbe, Candargazi'nin oğlu Bedreddin Kuş tarafından yaptırılmıştır.

Candargazi, oğlu Bedreddin Kuş ile birlikte, bağlı olduğu Selçuklular'a isyan ederek Mısır Sultam Baybars'ın tarafını tutmuş ve O'nunla birlikte 1277'de Anadolu'nun içlerine yapılan seferlerde tahrip olmuştur.

1337'de Dulkadir Beyliği kuruluncaya kadar Elbistan ve havalisi çeşitli olayların, isyanların ve savaşların yaşandığı bir bölge oldu. Selçuklular'ın, İlhanlılar'ın, Moğollar'ın ve Klikya (Çukurova) Ermenilerinin dönem dönem akınlarına uğrayıp yağmalarına sahne oldu. Selçuklular'ın etkisinin azalmasım diğerleri fırsat bilmişti.

Türkler, eski Elbistan'ı (Şimdiki Kara Elbistan) terkederek, Ceyhan Nehri'nin Pınarbaşı'ndan çıkarak bugünkü Tekke Köprusü'nÜll 50 m. kadar yukarısında ikiye ayrılıp, Malatya Caddesi istikametinde ve Şar dağı eteklerinde yeniden birleşmek suretiyle meydana getirdiği ada üzerine yeni ve müstahkem bir şehir vücuda getirmişlerdir. Gerek Ermeniler'e ve gerek Suriye Haçlılar'ı ile diğer devletlere karşı, Anadolu'nun önemli bir müdafaa hattı olduğu için Selçuklular devrinde önemli vilayetlerden biri sayı1ı yor ve bu stratejisi itibariyle daima gözde olarak dikkatleri çekmeye devam ediyordu.

Eski Elbistan (Kara Elbistan)'a gelince, burası zamanla iyice harap olmuştur. Asıl şehrin harabeleri, bugün köyde var olan höyüktedir.

XIII. asrın ilk çeyreği sonlarında, İlhanlılar'ın bu bölgeye olan şiddetli baskısına dayanamayan Taraklı Oymağı'nın reisi Halil Bey, burasını zaptetmiş fakat ertesi yıl 1337'de Dulkadirli Oymağı'na mağlup olarak Elbistan'ı bırakmaya mecbur kalmıştır. Dulkadirliler'den Karaca Bey, merkezi Elbistan'olan ve 185 yıl yaşayan bir Beylik kurmuştur.

Daha önce beylik merkezleri olduğu için Ramazanoğulları Elbistan ve civarına yeniden hakim olmak istiyordu; fakat Dulkadirliler'e yenilerek, terketmek ve Çukurova'ya çekilmek zorunda kaldılar.

Selçuklular zamanından beri devam etmekte olan medrese, camü, tekke, zaviye, darüşşifa gibi eserlere Dulkadirliler de yenilerini ekleyerek burasım bir ilim merkezi haline çevirmişlerdi. EIbistanıdan bütün Suriye ve Mısır ülkelerinde kendini tanıtacak derecede değerli bazı aliınler çıkmıştır. 1374'te Suriye'de vefat eden ve Hanefi fıkhının hükümlerine dair kıymetli bir eser yazan Selahaddin Hızır bin Şıhabettin Ömer bunların en meşhurudur.
Okunma Sayısı: 10058   |   Güncelleme Tarihi: 10.06.2016    Sayfayı Yazdır


Site içerisinde yer alan yazılı ve görsel içerik Prof. Dr. Mehmet KAYA tarafından sağlanmaktadır. İzinsiz kopyalanamaz, kaynak gösterilerek iktibas edilemez. © 2016 - 2021
Profesyonel Web Tasarım